Moonchild White Crow kendimizi
üçüncü dikkate alıştırmamızı istediğini söylemişti. Bizleri bunun için
hazırladı; bir savaşçının o ıssız alana yaptığı yolculukların gerçek
sınırların aşılması için hazırlayıcı bir aşama olduğunu açıkladı.
Kişinin yüksek bilinç durumunda, ya da
rüya sırasında sis duvarını aşmaya çalışması, ancak toplam bilincinin
küçük bir bölümünü çalıştırmasıyla gerçekleşir; oysa, bedensel olarak
diğer dünyaya geçebilmek için tüm varlığımızın katılımı gerekir. Silvio
Manuel, köprüyü, gerçek bir geçişin simgesi olarak kullanıyordu. Ona
göre, köprü bir erk noktasına komşuydu; ve erk noktaları, diğer dünyaya
ulaşan çatlaklar, geçiş yollarıydı. Düşüncesine göre la Gorda’yla ben,
Kartal’ı görebilmeye dayanacak güce, az da olsa, ulaşmıştık. Üç kadını
ve üç adamı toparlayarak onları en yüksek bilinç durumuna getirmenin
benim kişisel görevim olduğunu söyledi. Onlar için en azından bunu
yapmak zorundaydım, zira özgürlüğe kavuşabilme fırsatının yitirilmesinde
benim de rolüm bulunuyordu. Hareket saatimizi gün ağarmadan önce ya da
şafak vakti olarak belirlemişti. Üzerime düşen göreve sadık kalarak,
tıpkı don Juan’ın bana yaptığı gibi, grubun en yüksek bilinç düzlemine
geçmesini sağlamaya çalıştım. Bedenlerini ne şekilde yönlendireceğimi,
aslında onlarla ne yapacağımı bilmediğim için sırtlarına vurmakla
yetindim. Yorucu birkaç girişimden sonra, don Juan müdahale etmek
zorunda kaldı.Gruptakileri olabilecekleri en hazırlıklı duruma getirdi
ve bir hayvan sürüsü gibi köprünün başında bana teslim etti. Görevim
onları tek tek köprüden geçirmekti. Erk noktası güney yönündeydi; son
derece tekinsiz yora. Plana göre, ilk önce Silvio Manuel köprüyü
geçecek, grubu ona teslim etmemi bekleyecek ve daha sonra da,
bilinmeyenin içinde grubumuza yol gösterecekti. Silvio Manuel köprüyü
geçti, peşinden de Eligio; dönüp bir an olsun bana bakmamıştı. Köprünün
kuzey yanında birbirine sıkı sıkıya yaklaşmış altı çömezden oluşan grup
bana kalmıştı. Hepsinin de ödü kopmuştu; denetimimden çıktılar ve çil
yavrusu gibi dağıldılar. Üç kadını tek tek yakaladım ve onları Silvio
Manuel’e teslim etmeyi başardım. Silvio Manuel kadınları iki dünya
arasında uzanan çatlağın girişinde tuttu. Üç adam yetişemeyeceğim kadar
hızlı koşuyorlardı. Onları kovalayamayacak derecede yorulmuştum. Bana
akıl vermesi için köprünün diğer yakasında duran don Juan’a baktım.
Topluluğunun diğer bölümü ve Nagual kadınla birlikte beni seyrediyordu;
kadınların ya da adamların peşinden koşmam için bana işaret ediyorlar ve
beceriksiz girişimlerimle eğleniyorlardı. Don Juan, üç adamı boş verip
la Gorda’yla birlikte köprüyü geçmemi, Silvio Manuel’in yanma gitmemi
işaret etti. Köprüyü geçtik. Silvio Manuel ve Eligio, bir adam boyunda
yatay bir yarığın kenarlarını tutuyorlardı. Kadınlar koşarak la
Gorda’nın arkasına gizlendiler. Silvio Manuel hepimize yarığın içine
doğru yürümemizi buyurdu. Söylediğini yaptım. Kadınlar ona uymadılar.
Girişin ötesinde hiçbir şey yoktu. Ağzına kadar hiçbir şeyle doluydu.
Gözlerim açık, tüm duyularım uyarılmış durumdaydı. Önümü görebilmek için
kendimi zorladım. Ancak önümde hiçbir şey yoktu. Ya da, eğer önümde bir
şey varsa, onu göremeyecek durumdaydım. Duyu organlarım, tanıdığım,
anlamlandırdığım bir şey seçemiyordu. Daha önce hiç deneyimlemediğim
biçimde hiçliği algılıyordum. Bedenimin parçalandığını hissediyordum.
İçimden yükselen bir güç, dışarı çıkmaya uğraşıyordu. Kelimenin gerçek
anlamıyla, patlamak üzereydim, tam çözülmek üzereydim ki, bir elin beni
kavrayarak oradan dışarı çektiğini hissettim. Nagual kadın orayı aşıp
beni kurtarmıştı. Eligio, yerinden kıpırdayamıyordu, zira yarığı
tutmaktaydı; Silvio Manilerse her elinde iki kadın olmak üzere dört
kadını saçlarından yakalamış, onları içeri doğru savurmaya hazır bir
halde bekliyordu. Sanırım tüm olay yaklaşık on beş dakika içinde olup
bitti; ancak o sırada, köprünün çevresindeki insanlara ne olduğunu merak
etmek aklımın ucundan geçmemişti. Adeta zamanın akışı durmuştu. Meksiko
City’ye yolculuğumuz sırasında köprüye geri döndüğümüzde de olduğu
gibi. Silvio Manuel, girişimin, başarısız gibi görünse de, tam bir
başarıyla sonuçlandığını söyledi. Dört kadın yarığı ve onun ötesinde
uzanan diğer dünyayı görmüşlerdi; benim orada deneyimlediğimse, gerçek
anlamda bir ölüm duygusuydu. “Ölümün görkemli ya da huzur verici hiçbir
özelliği yoktur,” dedi. “Zira gerçek dehşet ölüm anında başlar. Orada
hissettiğin sınırsız güçle, Kartal seni öyle bir sıkacak ki, içinde
bulunan, sahip olduğun en ufak bilinç ışıltısı bile silinip gidecek.”
Silvio Manuel, la Goıda’yla beni yeni bir girişim için hazırladı. Bize,
erk noktalarının dünyayı biçimini yitirmekten koruyan bir tür kubbenin
üzerinde yer alan gerçek delikler olduğunu açıkladı. İkinci dikkati
içinde yeterince güç toparlanabildiği sürece, bir erk noktasından
yararlanabilmek olanaklıydı. Kartal’ın varlığına dayanabilmenin
anahtarının, kişinin niyetinin kudretinde yattığını söyledi. Niyet
olmadan, hiçbir şey olamazdı. Öteki dünyaya adım atan tek kişi ben
olduğuma göre, az kalsın beni öldürecek olan nedenin, kendi amacımı
değiştirmedeki yetersizliğim olduğunu söyledi. Bununla birlikte, çok
çalışarak tümümüzün de kendi niyetimizi sürdürebileceğimizden emindi.
Bununla birlikte bize niyetinne olduğunu açıklamadı. Şaka yollu, bunu
ancak Nagual Jıı- an Matus’un açıklayabileceğini belirtti—ancak o da
bizimle birlikte değildi. Ne yazık ki bir sonraki girişimiz
gerçekleşmedi, zira enerjimi yitirmiştim. Yaşama gücüm bedenimden
süratle ve yok edici bir biçimde akıp gitti. Birdenbire kendimi öylesine
güçsüz hissetmiştim ki, Silvio Manuel’in evinde kendimden geçtim. La
Gorda’ya bundan sonra nelerin olup bittiğini bilip bilmediğini sordum.
Şahsen benim bu konuda en ufak bir fikrim yoktu. La Gorda, Silvio
Manuel’in herkese Kartal’ın beni gruptan ayırdığını, en sonunda, yazgımı
uygulamak üzere beni hazırlamaları için uygun bir duruma geldiğimi
söylediğini anlattı. Planı, bilinçsiz bir anımda beni paralel çizgiler
arasındaki dünyaya geçirmek ve bu dünyanın, bedenimde artakalan tüm
gereksiz enerjiyi çekip almasını sağlamaktı. Bu düşüncesi tüm yoldaşları
arasında kabul görmüştü, zira kural kişinin oraya ancak bilinçli
durumda girebileceğini söylüyordu. Bilinçsiz bir durumda oraya girmek
ölüm getirirdi, zira bilinç olmadığında yaşam gücü o dünyanın basıncı
altında tükenip giderdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder