Moonchild White Crow Benliğimi
bir endişe kaplamıştı ve la Gorda’nın ne söylediğine bile dikkat
edemiyordum. O, konuşmasına devam ediyor, köprüyü geçmeye yönelik ikinci
girişimimizden anımsadıklarını anlatıyordu. Söylediğine göre Silvio
Manuel onlara bağırıp çağırmış. Köprüyü
geçmeyi bir kez daha deneyebilmeleri için gerekli eğitimi almış
olduklarını, öteki benliğe geçmeleri için gerekli olan tek edimin,
birinci dikkatlerinin niyetini terk etmek olduğunu söylemiş. Bir kez
öteki benliğin bilincine girmeyi becerdiklerinde, Nagual Juan Matus ve
topluluğunun erkinin onları yakalayıp kolayca üçüncü dikkate
taşıyabileceğini anlatmış— bu, normal bilinç düzlemlerinde çömezlerin
asla yapamayacakları bir şeymiş.
Kaldırdönüştüğünde ulaşılır: bu tek bi bandı değil insanın kozası içindeki bütün Kartal yayılımlarını alevlendiren bi parıltıdır.” Don Juan, yeni görücülerin hayattayken ve kimliklerinin bilincindeyken üçüncü dikkate ulaşmak için gösterdikleri çabayı saygılı bir korkuyla ifade etti. Ayrıksı insanların ve diğer hisseden varlıkların bilinmeyen ve bilinemeyene farkında olmadan girişlerini bahse değer bulmuyordu; bunlardan Kartal’ın armağanı olarak söz etti. Yeni görücüler için üçüncü dikkate girmek de bir armağanmış ama anlamı farklıymış. Bu, ulaştıkları nokta için bir ödülmüş. Ölüm anında, tüm insanlar bilinemeyene girer, fakat bazıları çok kısa bir an için ve sadece Kartal’ın besinini arıtmak için üçüncü dikkate ulaşırmış. “İnsanın en üstün başarısı,” dedi, “bu dikkat derecesine, yaşam gücüne sahipken, titrek bi ışık gibi Kartal’ın gagasına doğru yuvarlanan bedensiz bi farkındalığa dönüşmeden, ulaşmaktır.” Don Juan’in açıklamalarını dinlerken etrafımdaki her şeyin görüntüsünü tamamıyla gözden kaybettim. Görünüşe göre Genaro kalkmış ve çıkıp gitmişti, ortada yoktu. Gariptir, kendimi kayanın üstüne sinmiş, yanımda don Juan’ı beni nazikçe omuzlarımdan kavrayıp tutmuş buldum. Kayanın üstüne uzanıp gözlerimi kapadım. Batıdan esen yumuşak bir esinti vardı. “Uyuma,” dedi don Juan. “Hiçbi sebeple bu kayada uyuyakalma sakın.” Oturdum. Don Juan, gözlerini dikmiş bana bakıyordu. “Kendini rahat bırak,” diye devam etti. “İçsel konuşmanı sustur.” Bir korkuyla sarsıldığımda tüm yoğunlaşmam onun söyledikleri üzerindeydi. Önce ne olduğunu bilemedim; başka bir güvensizlik nöbeti geçiriyorum sandım. Ama sonra bir anda kafama dank etti, akşamüstünün çok geç bir saati olmuştu. Benim bir saat sürdü sandığım konuşma tüm gün sürmüştü.
Bana ne olduğunu anlayamama rağmen bir uyumsuzluk olduğunun tamamen ayırdında olarak, sıçrayıp kalktım. Vücuduma koşma isteği veren garip bir his duyumsadım. Don Juan beni zorla zapt edip durdurdu. Yumuşak yere düştük ve beni orada sımsıkı tuttu. Don Juan’m bu kadar güçlü olduğunu hiç bilmiyordum. Vücudum şiddetle sarsıldı. Kollarım sallanırken her yana savruldu. Ani bir nöbet geçiriyor gibiydim. Yine de bir yanım, vücudumun titreyip, bükülüp sallanmasını hayranlıkla seyredebilecek kadar benden ayrılmıştı. Nihayet spazmlar kesildi ve don Juan beni bıraktı. Sarf ettiği çaba onu soluk soluğa bırakmıştı. Tekrar kayanın üstüne tırmanıp, ben iyileşene kadar orada oturmamızı önerdi. Onu her zamanki sorumla sıkboğaz ettim: Bana ne olmuştu? Benimle konuşurken belirli bir sınırın ötesine itilip sol yanın çok derinlerine girdiğimi söyledi. O ve Genaro, benim peşimden oraya gelmişlerdi. Ve nasıl hızla girdiysem aynı hızla çıkmıştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder