4 Nisan 2019 Perşembe

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM. ÖLÜMSÜZLÜK.


Annem seviniyordu beni doğurduğunda .Kızım Ana Tanrıça doğdu. Ana Tanrıça annesi olacağım diyordu. Bir gün ikizi kızını kaybedeceksin yakında dedi. İkizi yani ruhaniyeti kral Anuydu.
Annem çok üzülmüş ve yataklara düşmüştü. Babam aniden benide alıp dünyaya doğru yönelmişti
Çabuk inmek için İlahi tecelli olan akışa bırakmıştı kendini ve beni.
Biz hay olan akışta inerken ayrı düştük birbirimizden.Ben beş yaşında çocuk iken dünyalı bir aile evlatlık almıştı. Aradan yıllar geçti ve ben yapayalnız ailemden uzaklarda büyüdüm.
Babamda yalnız kalmıştı dünyamızda ve beni arıyordu. Yıllar yılları takip etti ve biz görüşemedik.
Sıradan bir dünyalı gibi yaşarken annemi ve babamı hatırlıyor üzülüyordum.
Dünyalı ailem gümüşçüydü,durumları iyiydi ve bana iyi baktılar. Tek çocuktum ve ben prensestim.Şimdiki Norveçte yaşıyorduk.
Ben 18 yaşına gelince evlenmek isteyenler çoğaldı ve bir prensle tanıştım. Prens ailemin yakın akrabasıydı.
Biz hemen evlendik ve mutlu olmaya çalıştık.
Prens çok iyiydi ve beni seviyordu.
Biz norveç'i gezerek gençliğimizi yaşıyorduk.
Bir gün hamile olduğumu anladım ben ve pek mutluydume..Babam beni uzaktan takip edermiş hep.
Ben prens halik ile pek mutluydum ama rahatsızlıklarım başlamıştı hamileyken. Prens bana bişey olmasından korkuyor ve çok üzerime düşüyordu.
Huzursuz oldukça dışarı çıkıp saatlerce dolaşıyordu.
bir gün tanıştığı bir yabancıdan bahsetti.O çok etkilenmişti.
Sana çok benzeyen biriyle tanıştım dedi.
Adı Haliy o dünyalı değil dedi.
Bende meraklanmıştım ve tanışmak istedim. Ama dedi nerede yaşadığından hiç bahsetmedi.
Eğer tekrar görürsem söz eve getireceğim.
Prenses uzaklara bakakaldı ve beklemeye başladı. bebek yedi aylık olmuştu. dışarı çıkınca zorlanıyordum.
Bir akşam prens eve coşkuyla geldi ve yabancıyı tekrar gördüm dedi. O bir uzaylıydı.
Sana ziyarete gelecek belki tanışıyorsunuzdur.
Şimdilik erteledi görüşmeyi.
Havalar çok güzeldi ve dünyalı ailem üzerime titriyordu.
Aniden sancılandım ve bebek doğdu.O bir oğlandı ve melezdi
Adı Beniefti.
Uzaylı misafir sanki doğumu duymuş gibi eve misafir geldi.
Tanıştık, bebeği kutsadı ve bana sorular sordu.
Nereden geldin dünyaya dedi. Bende çok uzak galaksilerden akışla geldim. Babam yanımdaydı ama onu yolda kaybettim dedim.
Sustu ve dalıp gitti yabancı. Başkada konuşma yapmadan çıkıp gitti.
Ben geçmişe öyle çok dalmıştımki, içimden anneme anlatıyordum yaşadıklarımı.
Annem birden seslendi. Bana yaşadıklarını anlatmayacakmısın dedi. Olur tabi dedim ve anlatmaya başladım.
Sonra aklımdan geçen bu satırları ona anlattım.
Annem bana şöyle seslendi babandır o bak ben anladım dedi.
Ben annemi üzmekten korkup söylemeye cesaret edemedim o gün.
Biz periler diyarı gezegenimizde sohbetlere öyle daldık ki, günler akıp gidiyordu.
Annem sonra neler oldu dedi.
Bende doğum sonrası hastalandığımı ve kocamın bir arkadaşı olduğunu anlattim anneme. Adı Minervaydı dedim.
Annem düşünceliydi ve anlamaya çalışıyordu. sustu ve bekledi.
Babam eve gelmişti, yönetimdeki periler seni ana tanrıça olarak seçtiler kızım dedi.
Annem yeniden daldı gitti uzaklara ve hiç konuşmadı.
Artık yönetime başlamış kararlar alıyordum ki, babam kızım kocanda senin kralın ve görevde dedi.
Prens artık bir kraldı. Babam her şeyi ona öğreteceğim dedi.
Prens benim en iyi dostum olacak ve ona HU vasfını vereceğim.
Benim yokluğumda sana eşlık edecek ve hep yanında olacak.
O benim yokluğumda kral Anu diye bilinecek.
Anu HU vasfını yaşar hep.
Daha önce bu boyutu RA kurmuştu ama o dünyada öldü.
Ölürkende bana devretti.
19 uncu boyut olan bu boyutta HU benim adıma kraldır bundan sonra dedi

 Minerva leif beni uykuya alıp içimdeki eski yapıları kırıp döktü. Yıkımdı yaptıkları. Dışı kırmızı boyalı bir ev çıkınca ,içeri gir dedi ve girdim. Evin içinde ayakta duruyordu. çok yakışıklıydı.
Birde gelin ve damat olarak evlendiğimizi gördüm. çok güzel ve çok şık idik. Minerva hatırladığıma sevinmişti.
Evet dedi beniefi doğurmadan önce yine dünyaya inmiştin ve sen benimle evliydin.
Şaşkındım ama melek cebraille evlendiğimi daha önce diğer melekler söylemişlerdi.
Melek cebraildi evlendiğim ve o dönemde norveç oslonun yüksek kısımlarında yaşamıştık.
Adı minerva leifti sarışındı. şimdi bana gönderdiği fotoğrafın aynısıydı.
Elf ırkındandı.
Bana ilk bu fotoğrafı gönderdiğinde boşuna duygusallaşmamışım.
O aşk benim her yerimi sarmıştı.
Biricik aşkım melek cebrail daha sonramı beni hamile bıraktı İsayı doğurdum bilmiyorum henüz.
Sadece isayı doğurmadım.
Hz aliyi de cebrailden doğrudum.
Ruh adlı melekti o ve biz aylar önce burayı öğrenmeye başladık.
Gökay da oğullarımdan birisi henüz çözmeye başlıyorum.
Melek cebrail Nibiru krallarından sadece birisi.
Diğer meleklerlede dünyada evliliklerim oldu ama çok mutlu olmamışım. Şiirlerim var bir kitaplık.
Bir dönem dört melekte dünyadaydı.
Azrail, israfil,Mikail ve cebrail. biz sütunlu bir binada hep sohbet ederdik.Muhteşem sohbetlerdi.
Cebrailin 35 bin yıl önceki krallık fotoğrafı aynen böylerdi. o bir elfti.




Aşk her tarafımı sarmıştı. Melek cebraille 35 000 yıl önce şimdiki norveçin oslo kenti yüksek tepelerinde yaşıyorduk. Çok güzel bir düğünle evlendik. ipekten bir gelinlik üzerinde dantel küçük yaprak motifleri vardı. Bahar da çiçek açmış ağaçlara benziyordum. Canlı bir görünümdü gelinlik. Bugün bile öyle işçilik yok dünyada.
Damatlıkta çok şıktı. Mavi takım elbise içinde beyaz ipek gömlek vardı. Sarışın olam kralıma mavi takım elbise yakışmıştı.
Şimdiki vals dansına benzeyen bir dans ediliyordu sarayda.
Davetlilerde çok şıktılar.
Sarayın tavanı gök kubbesi gibi değerli mavi ve yeşil taşl arla döşenmişti. Yarı değerli mücevher taşlar.
Bir an için müzik sustu ve bizi sahneye çağırdılar.
Kral Arthur ve kraliçe selen sizin için çalıyoruz dediler.
Dünyadaki isimlerimiz böyleydi.
Ruh isimlerimiz ise kralın Minerva Leif.
Benimde Agario idi.Yaşam ağacı demek.
Biz ikimiz çok güzel dans ettik ve büyük bir alkış koptu.
Eğlenceler günlerce sürdü.
Biz Elfler çok seçkin ırktık ve çok bilgeydik. Hiç hata yapmayan ve güzel yaşayan bir ırktık. O yüzden ölüm ve hastalık yoktu bizde.
Sadece kaza sonucu ölebiliyorduk.
Dünyada o dönemin Ana Tanrıçasıydım.
Kral da krallar kralıydı. Tam on bin yıl yaşamıştık hiç ölmeden.
Biz kralla on bin yıl sonra göklere çıktık ve Tufan yaşadı yeryüzünde.
Bu arada bizim saraylara zarar gelmemişti.
Dünya yaşanır hale gelince geri dönüyorduk ,sen yeniden doğmuştun. Yine ana tanrıçaydın. Yeni ana Tanrıça seçilince ben HU vasfında kalıp babanın koltuğuna oturmuştum.
Sen tanrıçam bir kaza sonucu ölmüştün ama ben yaşıyordum.
Bir gün dayanamayıp seni aldım ve akışa bıraktım ikimizi.
O akışta birbirimizi kaybettik ama sen yine aynı sarayı bulup orada yaşamaya başladın. Seni saraydaki kralın yakınları evlat edindi ve evlendin . Ben senin geçmiş kocan artık sadece baban gibiydim.
Seni kısa sürede buldum ve uzaktan takip ediyordum.
Sonunda tanıştık ve tekrar galaksimize geri döndük.
Dünyaya dinlerin yazdırıp nasıl yaşayacaklarını anlatmıştık.
Annen seni çok özlüyordu ve geri dönmeye karar verdik.
Cebrail benim on bin yıllık kocamdı.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder